Bir gezegende yaşam olup olmadığı araştırılırken, ilk bakılan şey o gezegende su olup olmadığıdır. Dolayısı ile yaşamın kaynağının su olduğunu anlayabilmekteyiz. Suyun kaynağını da yeraltı suları, akarsular, göller, denizler, okyanuslar, kar ve buzullar oluşturmaktadır.
Yer yüzünde katı, sıvı ve gaz halinde olmak üzere oldukça fazla miktarda su var gibi görünür. Ancak, bu suların %97.5'i okyanuslarda ve denizlerde tuzlu su olarak, %2.5'i nehir ve göllerde tatlı su olarak bulunmaktadır. Bu kadar düşük orandaki tatlı suların da %90'ı kutuplarda ve yeraltında ulaşılması güç olup %10'u ancak ulaşılabilir durumdadır. Bu oranlara bakıldığında kullanılabilecek tatlı su miktarının çok sınırlı olduğu görülmektedir.
'Dünya nüfusunun çok hızlı artışı, buna bağlı olarak gıda gereksiniminin artmasıyla yoğunlaşan tarımsal faaliyetler, plansız ve hatalı kentleşme, endüstri ve teknolojinin gelişmesi, çevre bilincindeki yetersizlik gibi sebepler kullanılabilir su miktarının zamanla azalmasına neden olmaktadır.'
'Arıtılmamış atık suların kontrolsüz deşarjı, evsel ve endüstriyel katı atıklar, pestisitler ve gübre kaynaklı bitki besin maddelerinin su kaynaklarına karışması sonucu, özellikle yüzeysel suların kalitesinde önemli derecede bozulmalar yaşanmaktadır. '
Nüfusun yaklaşık %20'si temiz suya ulaşımda ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Yıllık ortalama su potansiyeli gözden geçirildiğinde Türkiye kişi başına düşen yıllık yaklaşık 1346 m3' lük su potansiyeli ile su sıkıntısı yaşayan ülke konumundadır. Kişinin su tüketimi sadece musluktan akıttığı su değil, kullandığı endüstriyel ve tarımsal ürünlerin elde edilmesi sırasında kullanılan suyu da içermektedir. Kişi başına düşen su miktarı ve suyun sektörel dağılımı ülkelerin gelişmişlik düzeylerinde belirleyici rol oynamaktadır.
Yoğun enerji üretimi ve tüketimi, ozon tabakasındaki incelme, yaşanan kuraklıklar, yeryüzüne yayılan partiküller, yeşil alanların yetersizliği ve atmosfere salınan sera gazlarındaki artışın etkileriyle oluşan küresel ısınma iklimi olumsuz yönde etkilemekte, su kaynaklarını hem miktar hem de kalite açısından baskı altına almaktadır. Özellikle yoğun kullanımı olan tarımsal sulamalarda etkisini göstermektedir.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)'nün 2010 yılı verilerine göre; dünya genelinde tüketilen suyun yaklaşık olarak %69'u en yoğun kullanım alanı olan tarımda, %19'u endüstride ve %12'si kentsel tüketimde kullanılmaktadır. Günümüzde Türkiye'de ise tarımda %71.5, endüstride %17.8 ve kentsel tüketimde %10.7 oranlarında su kullanılmaktadır.
Türkiye'de sulanabilir nitelikteki tarım arazilerinin ancak %17.57 kadarı sulanmaktadır. Yüzey su kaynaklarının %66.85'i, yer altı su kaynaklarının ise %26.83'ü henüz kullanılmamaktadır. Yapılan araştırmalar, mevcut su kaynaklarının şu anki durumda yeterli olduğu, yeni alanların sulamaya açılması durumunda sıkıntı oluşturabileceğini belirtmektedir.
Dolayısıyla ekolojik dengenin korunması, geliştirilmesi ve sürdürülebilirliğinin sağlanması açısından, su kaynaklarının ihtiyaçları karşılayabilecek düzeyde yönetilmesi daha da önem kazanmaktadır.
Dünyadaki su kaynaklarının korunması için ilk olarak bireysel bilinçlenme gerekmektedir. Bireyler su ayak izi hesaplamalarını yaparak daha az su tüketimini hedeflemelidir. Çevre kirliliğinin önlenmesi gerekmektedir. Dolayısı ile çevreyi kirleten etkenler ortadan kaldırılınca su kirliliği de önlenmiş olacaktır. Özellikle endüstriyel alanda faaliyet gösteren fabrikaların iyi denetlenmesi ve çevreyi kirletmeleri önlenmelidir.
Bu noktada Atlantis, yıllarca bu alanda çalışmış uzman kadrosu ile, Türkiye'de ilk defa üretimi yapılan center pivot ve lineer sulama sistemleri ile dünyanın her yerinde üreticilerin daha az kaynak kullanarak daha kaliteli ve yüksek verim elde etmelerine olanak sağlamaktadır.
Kaynaklar : Serap Mutlu - Göller Bölgesi Su Kaynaklarının Tarımsal Açıdan Yeterliliğinin Su Bütçesi Yöntemiyle İrdelenmesi - Doktora Tezi / Isparta 2021